• Mardin21 °C
  • Diyarbakır16 °C
  • Batman16 °C
  • Şırnak16 °C
  • İstanbul6 °C

Abdulaziz ALTEKİN / Yazar

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

BUNU DA NOT ALALIM

19 Şubat 2023 Pazar 18:21

Bu zor günleri tarif etmeye belki kelimeler yetmez fakat yine de ifade etmeye çalışalım: Yüzyılın felaketinden kurtulan depremzedeler, enkaz altında kalıp ölmeyi diler hale geldiler.

Uykunun en güzel yerinde yakalandık depreme. Affınıza sığınarak söylüyorum, hani insanın tuvaleti gelse yerinden kalkıp gitmeyecek ve kendini tutacak kadar güzel bir uyku.

Beşik gibi sallandık. Ne yapacağımızı bilemedik. Kimi yarı çıplak attı kendini dışarıya kimi de içeride bekledi çaresizce. Sonuç olarak herkes şok geçirdi. Aklıselim düşünebilen çok az sayıda insan kaldı.

Felaketin boyutunu bilmediğimiz için hemen telefonlara sarıldık. 500 kilometre ötede deprem olmuştu. Biz burada böyle sallanmışken onları düşünmek dahi istemedik. Fakat bunu başaramadık.

Hemen yakınlarımıza ulaşmaya çalıştık. Çoğu açmadı telefonları. Bir akrabamıza ulaştığımızda ise felaketin büyüklüğünü az çok tahmin etmeye başlamıştık. Hatay otogarının hemen yanında oturuyordu akrabamız. Ve sadece şunlar döküldü ağzından: “Evden henüz çıkmıştık ki yıkıldığını ve etrafı toz toprak kapladığını gördük. Ortalık zifiri karanlık. Arabamızda oturuyoruz.”

Yardım istedik. Sesimizi kimseye duyuramadık. Birkaç sanatçının kendi çabalarıyla ve çektikleri görüntülerle millet seferber oldu. Yediden yetmişe herkes elinden geleni yapmaya çalıştı.

Yıkım alanı o kadar genişti ki herkese yetişmedi yardım. Akrabalarımız çevredekilerin yardımıyla cenazelerini çıkardılar enkaz altından. Anne-babalar çocuklarının elini tutarak ölmelerini bekledi, çocuklar anne ve babalarının sesini duyarak. Hem enkaz altındakilerin canı yandı hem de dışarıda onların sesini duyarak bekleyenlerin. Ama bana sorarsanız, dışarıdakilerin daha çok yandı.

Buradan depremzedelerle tek yürek olan herkese bir daha teşekkür etmek istiyorum. Bazı vekiller ve tanınmışlar, daha ilk saatlerde seslerini duyurup yardım çağrısında bulundular.

Bu süreçte beni en çok etkileyen kişilerden bazılarının ismini verecek olursam;

Selahattin Demirtaş, felaketin anlatılanlardan çok daha kötü sonuçlara yol açtığını ve yardım için herkesin harekete geçmesi gerektiğini üstüne basa basa dile getirdi.

Özgür Demirtaş, günlerce uykusuz kalarak çaresiz vatandaşların sessiz çığlıklarına ses oldu.

Haluk Levent, topladığı yardımlar sayesinde binlerce depremzedenin ihtiyacını karşıladı.

Buna karşılık faşizm ve ırkçılık yaparak milleti birbirine düşürenlere de lanet okuyorum. Sırf onlar gündemde kendilerine prim yapacak, attıkları paylaşımlar beğenilecek diye yüzlerce kişinin işkence görmelerine neden oldular. İşkence dışında ölümler gerçekleştiğini de duyduk. Dökülen her damla kanda sizin de payınız var bilesiniz.

Sosyal medyada daha önce karşılaşmıştım. Bir tane fenomen, paylaştığı videoda şunları söylüyordu. “Bir daha ağzımı açmayacağım. Çünkü bundan sonra daha kötü ne olabilir dediğimiz her şeyin daha kötüsü oldu.”

Gerçekten de şaka gibi bir hayatın içinde bulduk kendimizi. İnsanın hiçbir değeri kalmamış. Koltuk, makam mevki için gözlerinin yaşına bakmadan harcıyorlar birbirlerini. Kötü olan bu değil. Asıl kötü olan, yapılanların kişilere göre farklılık göstermesi. Senden olan istediği suçu işlerken tek bir polis dokunamıyor, benden olanın gözü üzerinde kaşı olduğu için, o mahkeme senin bu mahkeme benim dolaştırılıyor. Birilerinin önünde el pençe divan duranlar, garibanlar karşısında en ağır hareketlerde bulunabiliyor.

Henüz acımız taze. Büyük bir felaket yaşadık. Lakin felaketten daha kötüsü, enkaz altında canlarımızı diri diri ölüme bırakıp onları çaresizce izledik. Depremde akrabalarımız bir kere öldü. Biz ise her nefeste tekrar tekrar gömüldük. Bunu bile çok gördüler bize.

Acımızla baş başa bıraksaydılar yine konuşmazdım. Lakin sürekli üzerimize geliyorlar. Gerek trollerle gerekse başka başka açıklamalarla. Hele bir de boş boş acımız üzerinden kendilerine pay çıkarmaya çalışan boş siyasetçileri gördükçe, insan tutamıyor kendini.

İlk olarak kendilerine pay çıkarmaya çalışanlara değineyim:

Birkaç vekil ve sanatçı dışında kalanların hepsi, menfaat ve çıkar için deprem alanında bulundular. İnsanlar acı çekerken onlar, kendimize nasıl pay çıkarabilirizin derdindeydiler. Kimi bunu alanda fotoğraf çekerek yaptı kimi de sosyal medyada algı, yalan ve iftiralarla yaptı.

En çok kullandıkları şey oldu depremzedelerin gözyaşları. Her yüreği yanan vatandaş gibi içten gelen gözyaşlarına karşılık olarak timsah gözyaşlarıyla cevap verdiler. İçlerindeki ateşi fark etmeden ki dertleri bu değildi zaten, kendilerine rant sağlama peşine düştüler.

Muhalif kanadı haksız yere eleştirdiğimi düşünmenizi istemem. Zira bunu iki örnek üzerinde zaten kanıtlayacağım:

1) Diyarbakır’da bakan beyi yuhalayanların çoğu gözaltına alındı. Siyaset yapanlar ve kendi çıkarı için depremzedelerle resim çektirenlerden bir tepki sesi yükseldi mi? Hayır. Çünkü buradaki acı onlara kar değil zarar verirdi. Kendi karları için sustular. Varsın haksız yere birkaç vatandaş gözaltına alınsın. Uğrunda yürüdükleri bu yolda verdikleri kayıplar, onlar için hiç hükmündedir.

2) Kendi muhalif kanada yapılan saldırılara karşı ne yaptılar? Sosyal medyada gündem olduktan sonra birkaç açıklama dışında yine hiçbir şey. Dediğim gibi, onların hedefi daha yükseklerde. Alttaki vatandaşlar umurlarında değil.

Binlerce vatandaş vefat etmiş hala kalkıp eski videolar üzerinden gündem belirlemeye, yalan haberlerle halkı birbirine düşürmeye çalışıyorlar. Hele bir kesim var, onlar asla iflah olmazlar.

Şimdi sıra yetkililere geldi. Her fırsatta biz bunu yaptık şunu yaptık diye kameralar önünde demeçler veriyorlar. Bir bakalım:

Depremin ilk günü bir gün tatil edildi okullar. Demek ki felaketin boyutunun farkında değillerdi. İlerleyen saatlerde o bir gün bir haftaya çıktı. Sonra iki hafta. İki gün geçtikten sonra üç aylık plana geçildi.

Madem ilk gün her şeyin farkındaydınız, neden ilk saatlerde almadınız bu tedbirleri?

Ya da soruyu değiştirelim.  Her şeyin farkında olarak enkaz altında kalan binlerce insanın varlığını bildiğiniz halde mi tüm yetkileri AFAD’a bağlayarak enkazlara gönüllülerin ulaşmasını engellediniz?

Yapılan açıklamalarda, işin ehli olmadıkları için onların da başına bir iş gelmesin diye bunu yaptıklarını söylediler. İyi de çoğu alana ulaşmadan günler geçtiği için iş makinelerini devreye soktunuz. Gönüllülerin her enkaza ulaşıp acemice çalışması mı daha iyiydi yoksa sizin iş makineleri mi?

Bunları bir kenara bırakalım. Yetki sizde ve doğru yanlış bir şekilde işler yürüdü, bugüne kadar geldik. Peki, yapılan tehditlere ne diyeceğiz? Yapılan eleştirilere karşı halkı tehdit ederek mi susturmaya çalışıyorsunuz?

Yıllar önce kendi yaptıkları eleştirinin binde birini yapmayan vatandaşlara ağza alınmayacak hakaretler ediliyor. Yardımsever sanatçılar hedef gösteriliyor. Kameranın önüne kim geçse parti adına propaganda yapıyor ama konuşan oldu mu şimdi siyaset zamanı değil diyerek herkesi susturuyorlar.

Bunlar dışında bilerek ya da bilmeyerek konuşarak insanları dinden soğutan, çıkaranlar var. Sözde dinci geçinen bu kesimler yangına habire odun taşıyorlar.

Bu olanların sorumlusu kader mi yoksa işlenen günahlar mı? Kader üzerinden Yaratan’ı mı sorgulayalım? Tamam, hadi sorgulayalım:

On ilde binlerce kişiyi kader sonucu öldüren ve enkaz altında diri diri ölmelerini bekleyen Yaratan, Japonya’da neden kimseyi depremde bırakın öldürmeyi onları yaralamıyor? Demek ki kader üzerinden çıkarımda bulunamayız.

Günahlar üzerinden de kendimizi sorgulayalım: İçkiler ve faizler arttı, zina aldı başını gidiyor, ibadetler azaldı… falan filan. İyi de sizin inancınıza en çok bağlı olan doğu ile batı arasındaki fark ortada.

Suç, kaderde ve günah işleyen vatandaşlarda değil. Depreme ya da herhangi bir felakete hazırlık yapmayanlarda, ranta ve çıkara göre belirlenen alanları seçenlerde. Sorumluları kimlerse, ucu kime dokunuyorsa artık cezaya çarptırılmalı.

Vatandaş acısını rahat bir şekilde yaşayıp yeri gelince içindekileri hakaret etmeden söze dökebilmeli. Unutmayın, devlet biziz. Sizler ise bizim olana bekçilik ve memurluk yapasınız diye göreve getirdiğimiz kişilersiniz…

 

Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Mardin nöbetçi eczaneleri
ANKET
Midyat'ın İl Olmasını İstiyor musunuz.?
Tüm Hakları Saklıdır © 1997 - 2024 Midyat Habur | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : / Faks : 04824641346 | Yazılım: CM Bilişim - Tasarım: INVIVA