• Mardin13 °C
  • Diyarbakır7 °C
  • Batman9 °C
  • Şırnak7 °C
  • İstanbul17 °C

Abdulaziz ALTEKİN / Yazar

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

YERYÜZÜNDEKİ EN DEĞERLİ VARLIK

13 Eylül 2024 Cuma 09:52

Yazıya başlamadan önce kısa bir açıklama yapayım. Sakın yanlış anlaşılmasın. Burada en değerli varlık derken nefsimi yüceltip kendimi üstün görme anlamında kullanmadım. Bu yazının ortaya çıkma sebebinin iskeletini başta ifade ettim: “Andolsun biz insanoğluna değer verdik; onları karada ve denizde taşıdık, kendilerine güzel güzel rızıklar verdik ve onları yarattıklarımızın çoğundan üstün kıldık. (İsrâ, 17/70)”. Oysa görünmeyen mikropların karşısında bile dayanamayan, günlerce yataklara düşüp acılar içinde kıvranan aciz bir insan olduğumun farkındayım.

Son günlerde ortaya çıkan ya da en azından böyle olduğuna dair kendimizi ikna ettiğimiz kötülükler silsilesi içerisinde yer almaktan utanç duymamak elde değil. Lakin bizim haberdar olurken utanç duyduğumuz şeyleri, bazıları yaparken maalesef pişkince övünebiliyor. Açıkçası onların düşüncelerini ya da içinde bulundukları ruh halini merak etmiyor, etme gereği de duymuyorum.

Peki, bu yazıyı neden yazıyorum?

Bu düşüncenin girdabına henüz kapılmayanlara haddim olmadan birkaç kelam etmek için!

Saygıdeğer arkadaşlar, insanoğlunun olduğu her yerde muhakkak güzellikler de vardır, yıkım ve vahşet de. Demek ki istersek, yaşadığımız yeri cennete de çevirebiliriz cehenneme de. Yalnız burada önemli bir nokta var: Bu cennet ve cehennemi biz mi istiyoruz yoksa bizim yerimize isteyenlere mi uyuyoruz? Eminim en iyi cevabı, avucunuzdan kayıp giden geride bıraktığınız hayata bakarak sizler vereceksiniz.

Bu açıdan bakıldığında, ne yazık ki hayatımıza dair önemli kararlar alındığını ve bu kararlar alınırken hiçbir safhada bize yer olmadığı çok net görülebilir. Sadece sahnedeki rolümüz neyse onu başarılı bir şekilde uygulamaya çalışıyor gibiyiz.

İyi de, neden bizim yerimize başkaları düşünüyor?

Bu ara moda olan söylemlerden dolayı artık düşünmek yerine taraftar olup düşünenlerin arkasına takılmayı seçen milyonlar var. Bu sözde düşünenlere kimi âlim kimi bilim insanı ve kimi de düşünür diyor, adı her ne ise az önce de belirttiğim üzere beni alakadar etmiyor. Lakin beni alakadar etmiyor diye bu taraftarların içinde bulunduğu gafleti bize bulaştırmaya çalışmaları karşısında sessiz kalacak değilim.

Şöyle bir örnekle konumuza biraz açıklık getirelim. Bir çiftçi düşünün. Bu çiftçi yıl boyunca çalışıyor ve mevsimine göre sebze meyveler yetiştiriyor. Toplanma zamanı bir tüccar gelip o çiftçinin tüm ürünlerini ucuza alıp tüketiciye ulaştırıyor. Yalnız bunu yaparken en az yüz katı kar ediyor. Hem çiftçiyi sömürüyor hem de tüketiciyi.

Örneğimiz oldukça basit ve başka taraflara çekmek istemezsek, gayet net!

İnancımıza göre en değerli varlık olan bizlerin bu hale düşmesi biraz abes kaçabilir. Böyle bir şeyin mümkün olmadığını da söyleyebilirsiniz. Fakat bu tür çıkışlar, var olan gerçekleri ortadan kaldırmaz.

Yanmaz kefenler, kokulu tespihler, şu veya bunların o çiftçi ve tüccar örneğinden farksız görmeyin. Biri çıkıp bir iddiada bulunuyor ve hemen kendine taraftar topluyor. Topladığı taraftarın yerine kendisi düşünüyor, aracı olduğu için taraftarlar da ondan bir beklenti içinde. Ve sonrasında en ufak bir sorgulama yapılmıyor.

Çok duymuşsunuzdur, Peygamber Efendimiz (s.a.v) karnına bir, iki ya da üç taş bağlardık. Duymanız normal. Yalnız size onu duyuranların bindiği lüks araçları görmemeniz anormal. Tabi burada bir parantez açayım. Kesinlikle zerre miktarı burum beni alakadar etmiyor. İstediğiniz fikrin peşine takılıp taraftar olabilirsiniz.

O zaman senin derdin ne?

Derdim, bizi bir rahat bırakın demek.

Senin amacın tebliğ etmek mi? Et.

Allah’ın, Tanrı’nın, Buda’nın ya da inancın her neyse onu tanıtmak mı? Tanıt.

Görevini yaptıktan sonra senin işin bitmiyor mu? Bitiyor.

Ya sonra?

İşte düşünme ve kendi kararını vermenin önemi burada ortaya çıkıyor. Sözde tebliğciler, cezanın asıl sahibi Yaradan derler. Fakat hükmü kendileri kesip cezayı da kendileri verir. Diyarbakırlı Ramazan Hoca’nın katli bu şekilde gerçekleşti. Ki tarihe bakarsanız buna benzer örnekler görebilirsiniz.

Onların değimiyle belki adam oruç tutmayarak günaha girmek istiyor. Zira hayır yapıp mükâfatlandırılacağı gibi günaha girip cezalandırılma seçeneği de var. Neden Yaradan’ın cehenneminden önce haşa Tanrı’nın rolünü çalarak dünyayı o “Günahkârlara” zindan ediyorsunuz? Yoksa İsrafil’in sura üflemesi, Cebrail’in vahiy getirmesi, Mikail’in rızık dağıtması ve Azrail’in can alması gibi size de yeryüzünde ceza verme görevi mi verilmiş?

Hem en değerli varlık olarak insanı ön plana çıkarırız hem de bizimle aynı düşünceleri paylaşmayanları hatta bırakın düşünmeyi bizim düşüncemizi kabul etmeyenleri hemen düşman ilan ederiz. Düşmanlığın bir temel kuralı vardır: Yenmek!

Düşünen kesim bu düşman hukukunu çok güzel işliyor. Taraftarlar ise maalesef onlara tabi oldukları için sadece alkış tutuyorlar. Misal, dinden dönenin katli vaciptir diye bir söz söylense, tüm taraftarlar hemen onu uygulamaya koyulur. Ama o sözü söyleyenlerden Hz. Ömer’in şu sözünü duymazsınız: “İnsanların karnını doyurmadan, onlardan yasalara uymayı istemeyiz.”

Onlar yaptıkları her şeyin farkında. En değerli varlıklar olarak en güzel şekilde yaşıyorlar. Onlara taraftar olanlar ise mükâfatı ahirete bırakıyor. Yine tekrar etmekte fayda var. Olabilir. İstedikleri şekilde yaşayabilirler. Lakin bunu yaparken istiyorlar ki hepimiz onlar gibi olalım.

Bizim amacımız doğru yola davet deyip kendi bildikleri yola girmeyenlere hakaret etmekten, onlara iftira atmaktan geri durmazlar. İnsan katlini kutsayanlara söyleyecek fazla bir şey yok zaten. Lakin o yola henüz girmeyenlere birkaç kelam edelim:

Şu geçici dünya hayatını istersen cennete çevirebilirsin istemezsen cehenneme.

Kimseye tabi olmadan yolumu bulamam deme. Onlara tabi olarak helak olmaktansa, kendi hür iradenle yolunu şaşırman daha iyi.

Lüks hayat içinde yaşayanların senin adına düşünmelerine izin verme. Zira onların tek bir amacı var, duygularını sömürmek.

Sana değer veriyorlarsa, zaten fikirlerine saygı duyarlar.

İyi ya da kötü daima bir düşüncen olsun. Unutma ki, bataklıkta yer alan birinin sana uzattığı eli tutarsan sen de onunla batarsın.

Bildiğin güzel şeyleri etrafına yay. Ama onlar sana uymadığı için hemen cephe tutma.

Yazıyı daha fazla uzatmaya gerek yok. En değerli varlık olanların farklı düşünceler yüzünden birbirlerine düşman kesildiği değil, birbirlerinin düşüncelerine saygı gösterdiği bir dünyada buluşmak dileğiyle. Vesselam…

 

Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Mardin nöbetçi eczaneleri
ANKET
Midyat'ın İl Olmasını İstiyor musunuz.?
Tüm Hakları Saklıdır © 1997 - 2024 Midyat Habur | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : / Faks : 04824641346 | Yazılım: CM Bilişim - Tasarım: INVIVA