• Mardin38 °C
  • Diyarbakır38 °C
  • Batman39 °C
  • Şırnak38 °C
  • İstanbul26 °C

Abdulaziz ALTEKİN / Yazar

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

BEYİN GÖÇÜ!

26 Mayıs 2024 Pazar 11:03

Belgesel izlemeyi seven biriyim. Aslında gezmeyi, yeni yerler görmeyi seviyorum daha çok. Fakat içinde bulunduğumuz ekonomik durum ve alın terimizin birilerine akması yüzünden maalesef izlemekle yetiniyoruz.

Elektrikler kesilmeden yine bir belgesel izleyeyim dedim. Çünkü maşallah yaz kış demeden sürekli elektrikler kesiliyor. Bazen de düşük ya da yüksek voltaj vererek fişe takılı ne varsa bozuyorlar. Nasıl olsa sahipsiz memleket, istedikleri gibi takılıyorlar ve kimse de çıkıp gel kardeşim senin bu milletle derdin ne diye sormuyor.

Çok şükür belgeselin sonuna kadar elektrik gitmedi.

Çoktan başlamıştı herhalde. Başını kaçırdığım için beyaz eşya tanıtımı sandım. Adam kalkıp iki buzdolabını açıp çamaşır, bulaşık ve diğer küçük ev aletlerini gösteriyordu. Fakat dikkatimi çeken, eşyaların içinin dolu olmasıydı.

Birkaç dakika sonra bir itfaiye binasının tanıtıldığını anladım. Halbuki göstermeselerdi, kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. İki buzdolabı, çamaşır ve bulaşık makinası, küçük ev aletleri, temiz kıyafetler kısacası ne ararsan var.

Burada bir itfaiyeci arkadaşı ziyarete gitmiştim. Israrla çay içeceğiz diye tutturdu. Acil bir şey olsa gitmesi gerekiyor o yüzden tutmak istemedim ama fazla ısrar edince de kıramadım. Beraber çayları almaya gittik. Mutfak tuvaletin yanında. Her yer her yerde. Sayılı bardak var zaten. Kaşıklar kir pas içinde. Dinlenme odası yok. Müdürün odasına zaten girmek yasak. Velhasıl tam bir sefalet!

Yapılan iş aynı. Her ikisi de acil durumlarda görev almaya hazır. Fakat biri el üstünde tutulurken diğeri yokluk içinde bir şeyler yapmaya çalışıyor.

Sadece bu değil diğer mesleklere de değineceğim biraz. Ama merak etmeyin, fazla uzatmadan yapacağım bunu. Biliyorum ki fazla okumayı seven bir millet değiliz :)

Bir motor ustası vardı. Şu an Almanya'da çalışıyor. Buradayken ne zaman yanına gitsem yağ içindeydi. Verdiği emeğin karşılığını almak bir yana sürekli şikayetlerden dem vuruyordu. Biraz sohbet ettik şimdiki durumu hakkında. Kendi işinin patronu değildi belki ama keşke diyor çok daha önce gelseydim. İnsan olduğumun farkına vardım. Orada ustaları el üstünde tutuyorlarmış. Bizde ise her şeyden anladığımız için en çok ustaları gömüyoruz.

Bir de duvar ustası arkadaş vardı. O da gidenler kervanına katıldı tabi. Bir ara baktım et fotoğrafları paylaşıyor. Nedenini sordum. Toplumda hoş karşılanmayan bir durum. Kim ne düşünüyorsa düşünsün dedi. Usta olarak kaç yıl sonra her gün et alabiliyorum. Hem mesai bitti mi paramı fazlasıyla alıyorum. Bazen işi beğendiklerinde takdir edilip bir yevmiye daha alıyorum. Aldığım paranın onda biri ete gitmiyor. Paylaşmayıp ne yapayım?

Ayrıntılara girmeden diğer mesleğe geçeyim.

Doktorlar. Zaten ülkeyi en çok terk eden grubunda sanırım ilk sıralarda yer alıyorlar.

Bir ara hastaneye gittim. Kapıda bekleyen görevli aciliyet sırasına bakmadan istediğini alıyor istemediğini bırakıyor. Yaklaşık bir saat geçti durum aynı. Gittim başhekimliğe ve durumu anlattım. Kendisine haber vermişler, onun da zoruna gitmiş galiba. Artık hem bağırıyor hem de aynı şeyleri yapmaya devam ediyordu. En son birkaç kişiyle tartışıp içeriye attı kendisini. Sonra bir anons sesi geldi. Bilmem ne kod diye her yerde duyuldu bu ses. Güvenlik geldik, olaya doktor dahil oldu falan filan.

Avrupa'da kesinlikle her hatanın bedeli var. Bizim bir tanıdık sırf bel ağrısı için iğne istedi diye tedavi etmemişler. Sebep? Madem biliyorsun git tedavini kendin yap diye azarlamışlar. Adam rica minnet özür dileyerek zar zor tedavi edilmiş. İğne vurulmamış ama sağlığı şu an dört dörtlük o ayrı mesele tabi.

Fazla uzatmadan son olarak öğretmen arkadaşa değinip kapatayım konuyu.

Sürekli sistemden şikayetçi bir arkadaş vardı. Çocuklarımız okul sıralarında heba oluyorlar deyip duruyordu. Bu konuda bilinçsiz ailelere çok kızıyordu ama onun da elinden bir şey gelmiyordu.

Pasaportunu aldıktan sonra çok yoruldum bu tatil Amerika'ya gideyim dedi. Başta şaka sandım. Sonra bir baktım gerçekten gitmiş. Bekar adam, evlilik için çeyiz biriktireceğine parasını çarçur ediyor diye tepki yağdı ailesinden. Ailesinin birinci dileği yerine gelmişti. Masa başı bir iş sahibi olmak. İkinci ve son dilekleri ise evlenip çoluk çocuğa karışması. Şu ana kadar bu gerçekleşmedi.

Aradan 5 yıl geçti.

Geziden döndükten sonra öğretmenliği bırakacağını söylemişti. Biz evlendik. En son bekardı. Araya mesafe girince birbirimizi soramadık haliyle. Memlekete yolum düşünce aradım kendisini, telefonu iptal etmiş.

Aile ile zaten yakındık. Kardeşine sordum, Amerika'ya gitmiş, bayram tatilinde gelecek dedi. Evlenmediği için parasını har vurup harman savuruyor yine diye takıldım. Temelli gittiğini söyledi. Orada taksici olarak çalışıyormuş.

Bu son olaylarda sürekli birilerinin iftirası üzerine onlarca gariban yandığı için aklıma o geldi. Durduk yere bir suçlu kendini kurtarmak için itirafçı olup saymıştır günahsızların isimlerini.

Yeni numarasını alıp konuştuk. Aslında bizim için imkansız fakat onlar için basit bir neden yüzünden gitmiş. Huzur istiyorum!

Öğrenciler bile isteye sisteme kurban ediliyorlar. Ne idare ne de öğretmenler buna engel olamıyor. Sonuçta memur adamsın. Sistem neyi dayatırsa onu yapmak zorundasın. Amerika'ya geldiğimde huzuru buldum. Şu an taksicilik yapıyorum ama kafam rahat. Aylık aileye de bir miktar para gönderiyorum. Evlilik lafı da kapanıyor...

Birkaç meslek özelinde değindik konuya. Fakat fark ettiyseniz herkesin derdi aynı. Tek istedikleri şey huzur. Maalesef onu burada bulamıyorlar. Doğup büyüdükleri, tüm anılarının saklı olduğu memleketlerinde değil de elin gavur(!)una sığınarak mutluluğu tadıyorlar.

Neden?

Ülke çok mu fakir, yobaz mı, gelişmemiş mi?

Kesinlikle değil. Birileri pastanın yüzde doksanını alırken sırf yüzde onunu alan kısım uyanmasın diye sürekli kaos çıkartıyor. Gariban halk da her defasında bu oyuna çok güzel geliyor. Bizi bu hale kim koydu demek yerine birbirlerine giriyorlar. Bu cennet vatanda kimseye huzur bırakmıyorlar.

Her istediklerini yapıyorlar. Yine de doymuyorlar. İşin püf noktasını da çözmüşler. Hop şu fetöcü, hop diğeri pkk. Vay bilmem Kürt yok Türk ve Arap. Oturup düşünmeye vakti kalmıyor insanların. Aslında onlar da yoruldu. Acıya doydular, gözyaşları kurudu, dayanacak yürekleri kalmadı. Ama hala bayrak, vatan, Sakarya ve din iman denilince ayağa kalkıyorlar. Her şeyi tükettikleri için sadece bağırıp çağırıp sadece hakaret ediyorlar. Herkes herkesi vatanhaini olmakla suçluyor. Sorsan herkes vatansever fakat huzur ve barış için kimse elini taşın altına koymuyor.

Umarım bir gün huzur bu topraklarda da yeşerir. Ve barış içinde kimseyi ötekileştirmeden kardeşçe yaşarız hep birlikte. Vesselam....

 

Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Mardin nöbetçi eczaneleri
ANKET
Midyat'ın İl Olmasını İstiyor musunuz.?
Tüm Hakları Saklıdır © 1997 - 2024 Midyat Habur | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : / Faks : 04824641346 | Yazılım: CM Bilişim - Tasarım: INVIVA