Dünya denen yer, meşgalesi o kadar fazla olan bir yer ki. Hem çok yoğun hem çok boş. Bu meşgale içinde her birimiz, yaşımız, statümüz, cinsiyetimiz ne olursa olsun savrulup gidiyoruz. Hepimiz vakitsizlikten, işlerin yetişmemesinden, zamanın bereketsizliğinden yakınıp duruyoruz. Hepimiz koşuyor, yoruluyor ama varmak istediğimiz yere maalesef varamıyoruz. Çünkü dünya asla ulaşılmaz bir hedef olarak önümüzde koşarken biz de mütemadiyen onu yakalamaya çalışan dünyalıklar olarak debelenip duruyor, boşa kürek çekiyoruz.
Belki belli makamlara geliyoruz bu koşturmalarımız sonunda. Belki belli dünyalıkları elde ediyoruz. Çabalarımıza bağlı olarak işler yolunda gidiyor belki bazılarımız için. Dünyamızı imar edebiliyoruz belki. Gece gündüz didinmelerimiz sonuç veriyor. Ve belki de bir şeyleri edinip bir yere gelebiliyoruz dünya denen bu mekânda. Fakat her ne kazanırsak kazanalım, her nereye gelirsek gelelim, yan yana dizili milyonlarca sıfırın bir anlam ve değer ifade etmediği gibi anlamsız kalıyor, elimizdekilerin lezzetine varamıyor, edindiklerimizle mutlu ve tatmin olamıyoruz. Koyduğumuz hedeflerin ne kadarına ulaşırsak ulaşalım gönül dinginliği ve mutmainliğine ulaşamıyoruz. Ulaşılması hayal olan yerlere varmış ve ayaklarımızla Kaf Dağı’na da değmiş olsak derinden bir "Oh!" çekemiyor, huzuru yakalamıyoruz.
O halde biz kimiz
Evet, biz insanız. Yeryüzünde Allah'ın halifesi olarak görevlendirilen ve göz açıp kapayana kadar kalacağımız dünya denen bu yerden faydalandırılan insan. Biz nerede ve hangi mevkide olursak olalım Allah'ın adını yayma görevi verilmiş olanlardık. Allah için çalışma, Allah için koşturma, Allah için didinmelerimiz sonucunda elde edeceğimiz tüm kazanımları yine Allah için, O'nun dini için, O'nun hâkimiyetini dünyada sağlamak için kullanacak olanlardık. Elde ettiğimiz tüm dünyalıkların; sosyal konum veya mal mülkün, aile ve çocuklarımızın, işimiz ve aşımızın, evlerimiz, arabalarımız ve maaşlarımızın, sahibi olduğumuz her şeyin yalnızca bizi amaca ulaştıracak araç olduğunu, ne kadar zengin, ne derece unvan sahibi olursak olalım hepsinin "sıfır" olduğunu, sadece başına amacımızı yani Allah'a hizmeti yani Rahman'ın rızasını koyduğumuz zaman "bir" ekleneceğini ve değerleneceğini işte o zaman araçların bizi amaca ve ahirete taşıyacağını sıklıkla unutan ve sık sık hatırlamaya ihtiyacı olan insan...
O halde bu mübarek günleri fırsat bilelim. Gelin hep birlikte amacımızı hatırlayalım. Gelin halifelik emanetini yüklendiğimiz zaman verdiğimiz sözü yineleyelim. Unutmak insana özgüdür fakat hatırlamak ve hatırlatmak da insanın vazifesidir. Amaç ettiğimiz araçlarımıza durmaları gerektiği yeri gösterelim. Tüm araçlarımızın önüne amacımızı ustaca yerleştirelim. Sıfırlarımız değerlensin, niyetimiz tazelensin ve kalbimiz edindiği büyük-küçük her bir şeyle mutmain olma derecesine erişsin.