• Mardin19 °C
  • Diyarbakır14 °C
  • Batman16 °C
  • Şırnak15 °C
  • İstanbul13 °C

Abdulaziz ALTEKİN / Yazar

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

KUTUPLAŞMA

17 Temmuz 2023 Pazartesi 10:07

Yüzyıllardır çeşitli medeniyetlerin hüküm sürüp miras bıraktığı ve atalarımızın savaşlarda döktüğü kanla bize emanet ettiği bu topraklar yine kaosun pençesinde can çekişmekte.

Neden?

Çünkü birileri böyle olsun istiyor.

Psikolojide de, diğer bilimlerde de var olan bir realiteyle giriş yapalım konumuza.

Sıkıntıda olan insanların sağlıklı karar alma yetileri devre dışı kalır. Bunun yerine duygularla hareket edip kendilerini yönlendirebilecek bir güç arayışına girerler. Bu gücün etkisine girdikten sonra modern kölelere dönüşürler.

Söylediklerimiz havada asılı kalan birer içi boş sözcükten ibaret gelebilir. Fakat maalesef içinde bulunduğumuz anda farkında olmadan hepimiz oynanan tiyatroda birer figüran haline gelmişiz çoktan.

Öyle ki yıllardır tanıdığınız kapı komşunuz Ahmet amca, bir anda (kendince) en bilgili ekonomist gibi sohbete giriş yapabilir. Ya da Ayşe teyze, sözüm ona Avrupa’nın tüm sırlarına vakıf bir ajan gibi sizinle konuşabilir.

Örnekler çoğaltılabilir elbet. Lakin bunları ayrıntılı bir şekilde başka zaman ele alırız. Şimdilik konumuza dönecek olursak, somut veriler bariz bir şekilde hem fiziki hayatımızı hem de hayal dünyamızı etkilemektedir. Bu da beraberinde geri dönülmesi imkânsız yollara sapmamıza neden olmaktadır.

Her geçen gün aramızın açılması, birbirine karşı kin ve nefretle bakılması, en ufak sözlere dahi tahammül gösterilmemesi hayret verici. En iyimser olanımız bile artık olumlu bir tablo resmedemiyor. Aklıselim davranıp vatandaşa sağduyulu olma çağrısında bulunan değerli insanları kimse dinlemiyor. Herkes; Ekonomist, siyasetçi, ajan, mağdur, doktor, öğretmen, memur, mazlum, bilgili ve en önemlisi kendince haklı!

Peki, bu duruma nasıl geldik?

Sonuçlar ortada. Şimdi bu sonuçların nedenlerine hep beraber bakalım.

Halk arasında çok sık dile getirilen bir söze atıfta bulunalım: Her kötülüğün anası içkidir derler. Bence bugün içinde bulunduğumuz anın tek nedeni ekonomik sıkıntıdır. Yani kötülüğün anası ekonomidir.

Enflasyon karşısında yetkililerin attığı adımlar, sokaktaki vatandaşın derdine çare olamadığı için bu vatandaşlar öncelikle duygusal boşluğa düşerler. Yeri gelir kendi benliklerini sorgularlar yeri gelir Tanrı’nın varlığına anlam yüklemeye çalışırlar. Beyhude bir çaba içerisinde olduklarının farkında değillerdir. Zamanla şiddete yönelip psikolojik bunalıma girerler. Artık tüm evreler tamamlandıktan sonra birer modern köle haline gelirler.

(Bu söylediklerimle belli bir kesimi hedef almıyorum. Diğer kesimi de dışarıda bırakmıyorum. Lütfen herkes kendi payına düşeni kaşıklasın)

Modern köle derken tamamen her haklarından yoksun değillerdir. Örneğin verdikleri kararları kendi hür iradeleriyle verdiklerini düşünürler. Ya da yedikleri yemeğin nasıl olacağını, oturdukları evin konforunu kendilerinin seçtiğini zannederler. Dıştan gelen nedenleri bir kenara bırakarak, aldığımız eğitimin bile bizim bilgimiz dâhilinde ilerlediği yanılgısına kapılırız.

Acı gerçekleri konuşma zamanı geldi.

Yeryüzünde yaşayan her insan gibi kendi düşüncemize göre bir yol haritası çizeriz. Kimi Müslüman olur kimi Yahudi. Hatta ateist olanlar da az değildir. Peki, bu yola girmek istediğimizden emin miyiz? Bence değiliz. Çünkü daha küçük yaştayken anne babalar olarak çocukların hayatına yön veririz. Ateist isek çocuğumuzu o şekilde yetiştiririz. Herhangi bir dine inanıyorsak, o dinin bize emrettiği gibi, ya çocuklarımızı camilere göndeririz ya da kilise ve sinagoglara. Aslında böyle yaparak çocuğa bir seçim hakkı tanımayız. Kendimizden öncekilerin bizi aydınlattığı kadarıyla kafamızda oluşan bilgi kirliliğini çocuklara aktarırız hepsi bu.

(Acı gerçeklere ilk örneği inanç üzerinden verdiğim için eminim bazı tepkiler gelecektir. Şimdiden onlara cevap vereyim. Lütfen bir söylemeden önce on düşünün. Daha önce de belirttiğim üzere, siyasi fikrimden bağımsız bir çıkarımda bulunuyorum. Buna göre herkes kendi payına düşeni alsın)

Bir ev alırken nesine dikkat ederiz? İlk önce cüzdanımıza yansıyacak rakama değil mi? Daha sonra genişliğine, misafirlerin bakış açısına, çocukların rahatına, bahçesine, banyosuna falanına filanına. Aslında çok azımız hariç, kendi zevkimizin değil herhangi bir mimarın ya da mühendisin kalemiyle şekillenen bir yapıyı kabullenmeye çalışıyoruz.

Buna benzer diğer olayları hayal etmenizi istiyorum. Dikkat ettiniz mi bilmiyorum ama şu ana kadar yazdığımız hiçbir satırda zenginler geçmedi. Çünkü bu tür şeyler sadece fakir, gariban kesimi kapsar. Lütfen düşünün, parayla saadet olmaz sözünü kim neden söyledi? Kimin söylediğini ben de bilmiyorum. Ama amaç, parasızlığı değerli göstermek olabilir.

İnsanlığı değersizleştirip insanoğlunun kendi kararlarını almalarını engelleyen şey şüphesiz ekonomidir. Birilerinin çizdiği ekonomik tabloda kendimize bulduğumuz ilk sıraya girer ve yine onların yönlendirmesiyle hayatımıza yön veririz.

Ekonomik sıkıntıda olanların tek isteği bu kötü gidişatı durdurmak. Onları yönetmek isteyenler ise tam itaat arzular. Bu yüzden halkın sağlıklı bir şekilde düşünmelerini engellerler. Kimi zaman dini kullanırlar. Kimi zaman dili ve ırkı. Amaçlarına ulaşmada attıkları her adım onlar için mubahtır. Çoluk çocuk demeden bu uğurda herkesi harcarlar. Servetlerine servet katıp en alt tabakada kalanları ölüme terk ederler. Arada vicdanlarını rahatlatmak ya da vergi kaçırmak için yaptıkları küçük yardımları herkesin gözüne sokarlar. Ve günlerini gün ederken millete fakirliği överler.

Karşılık olarak garibanlar ne yapar?

Modern bir köleyi aydınlatmak çok zor, hatta imkânsız gibi bir şeydir. Aydınlanma olmadığı için tam tersine cehalet kaplar her yanını. Gücü kime yeterse onu ezmeye çalışır. Kraldan çok kralcı olur. Köle olduğu sahibine tek söz ettirmez. Yalanla doğruyu ayırt etme özelliği yoktur. Efendisi kendisine ne söylerse ona inanır. Başkaları servetine servet katsın diye gerekirse ailesini aç bırakabilir. Daha güzel bir dünyaya gözlerini açma umuduyla hayatı kendine zindana çevirebilir. İçinde bulunduğu yokluğu herkese bulaştırmaya çalışır. Efendileri dışında kimseyi mutlu görmek istemez. Bu uğurda gerekirse kan akar.

Böyle bahsedince şaşırıyor insan! Lakin günlük gazete okuyup televizyon izlediğinizde ne kadar az söylediğimi göreceksiniz.

Tarlaya öküz girdi diye çıkan kavgada bir kişi öldü.

Mirası paylaşamayan akrabalar silah çekti: 9 ölü.

Bahçesine tavuk giren komşular tartıştı. Bir yaralı.

Borcunu ödeyemeyen öğretmen amcası tarafından bıçaklanarak öldürüldü.

Komşunun iki yaşındaki çocuğunu istismar ederek öldürdü.

Yazımıza son vermeden önce son olarak büyük felaketten bahsetmek istiyorum.

Yaklaşık beş altı ay önce yaşanan depremde binlerce vatandaşımızı kaybettik. Allah hepsine gani gani rahmet etsin.

O günlerde gösterdiğimiz birlik ve beraberlik takdire şayandı. Dünyanın her yerinden yardım eli uzanıyordu. Müslüman’ı, Yahudi’si, Hristiyan’ı ve Ateist’i kim olursa olsun renklerin farklılığına bakılmadan yapıldı her şey. Fakat bu büyü iki ayda bozuluverdi.

Birilerinin rahatı için halk birbirine düşürüldü. Seçimden sonra deprem bölgesinde daha enkazlar kalkmadan halay çekilmesi, bazı hak taleplerinde bulunanların çeşitli videolarla imalarda bulunması ve daha başka başka nedenlerle kutuplaşma giderek açıldı.

Artık bir kesim hayat pahalılığı karşısında sevinirken diğer kesim giderek ezilmekte. Tok açın halini sormamakta. Garibanlara uzanan yardım elleri teker teker kesilmekte.

Bu kötülüğün sonlanmasını istiyorsak bir an önce hiçbir koşul öne sürmeden bu ötekileştirmeyi ortadan kaldırıp kucaklaşmalıyız. Ekonomik sıkıntılar yüzünden birbirine düşen halk kutuplaştırmayı bitirmediği sürece bu düzen son bulur mu bilemem ama kalıcı etkiler bırakacağından eminim…

Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Mardin nöbetçi eczaneleri
ANKET
Midyat'ın İl Olmasını İstiyor musunuz.?
Tüm Hakları Saklıdır © 1997 - 2024 Midyat Habur | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : / Faks : 04824641346 | Yazılım: CM Bilişim - Tasarım: INVIVA