• Mardin19 °C
  • Diyarbakır14 °C
  • Batman16 °C
  • Şırnak15 °C
  • İstanbul13 °C

Abdulaziz ALTEKİN / Yazar

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

ÖĞRETMEN

11 Mayıs 2024 Cumartesi 14:23

Çok değil bundan on yıl önce okula gittiğimizde, neredeyse önümüzü ilikler öyle girerdik sınıflara. Öğretmenin bir ağırlığı vardı. Bir harf öğretenin değeri paha biçilemezdi.

Velilerimiz okula geldiğinde çocuklar en iyi şekilde eğitim alsın diye öğretmene teslim edilirdi. Eti senin kemiği benim sözünde korku falan yok. Öğrencinin geleceği inşa edilirken öğretmene duyulan güven ve saygı bu şekilde ifade edilirdi..

Maalesef artık bu uygulamalar, güven ve saygı, sevgi sadece kitapların tozlu raflarında kaldı.

Öğretmen olmanın nasıl bir şey olduğunu bilmeyenlerin nazarında bu meslek, yan gelip yatmak ve hayatını kurtarmak anlamına geliyor artık.

Çünkü onlara göre birkaç saat ders verip günün geri kalanında ve hatta yaz boyunca oturarak boş yere para alıyor öğretmenler!

İşte ülkemizde eğitim ve eğitimciye ne kadar değer verildiğini buradan anlayabiliriz.

O düşüncede olan arkadaşlara, yıllarını okul sıralarında çürütüp abuk subuk sınavlardan geçtikten sonra bir yerde ders verdireceksin. Millet bir çocukla uğraşamazken öğretmenin sadece çocuk değil bunun yanında sistemle nasıl savaştığını görünce belki o zaman anlarlar öğretmenlerin değerini.

Tabi her şeye rağmen öğretmenlerimiz bu bahanelerin arkasına saklanıp görevlerini ihmal etmiyorlar, etmeyecekler de. Onların istediği tek şey, öğrencilerinin bir gün güzel bir yere gelebilmesi. Dokundukları hayatları güzelleştirebilmek için ellerinden gelenin en iyisini yapıyorlar ve biz istemesek de yapmaya devam edecekler. Çünkü onlar öğretmen!

Herhangi bir memur mesai bitiminde eve gidip ailesine ya da kendine vakit ayırabilir. Fakat öğretmenlerin mesaisi okuldan sonra başlıyor. Öğrencilerin bir sonraki günde güzel bir eğitim alabilmesi için gerekirse tüm gece yatmayabilirler. Bazen haftaiçi yetmez bu uğurda haftasonlarını feda ederler.

Nice öğretmen arkadaş bilirim, yeni doğmuş evlatlarını doya doya öpüp kucaklayacak zaman dahi bulamamışlardır. Buna rağmen binlerce kilometre uzaklıkta kendisini aç gözlerle bekleyen öğrencilerine koşup sevgisini onlara göstermiştir.

Herhangi bir memur mesai bitiminde belki artık muhatap olduklarının telefonunu bile açmaz. Ama öğretmenler gece gündüz demeden bir tık uzaktadır. Veli ziyaretlerini yapmadaki amaçları da budur, onbeş ve yaz tatillerinde öğrencileri takip etmeleri de bu yüzdendir.

Kalkıp burada memur kıyaslayacak değiliz. Herkesin görevi kutsaldır. Fakat öğretmen hem ana hem de baba gibidir. Hiçbir zaman beklenti içinde olmadan işini yapar. Yine de toplum nazarında gördüğü muamele maalesef ortadadır.

Bildiğiniz üzere en son iki gün önce dehşet verici olaylardan biri daha oldu. En son diyorum çünkü bu meslekte her an her şey olabilir.

Gerçekten herkes güzel tepki verdi. Bu defa umutluydum ta ki sendikalar işin içine girene kadar.

Neden mi?

Şöyle açıklamaya çalışalım:

Öğretmen olana kadar eğitimcilerimiz resmen ölüm kalım mücadelesi veriyor. Ömründen 16 yılını okul sıralarında heba ettikten sonra yeniden sınavlara hazırlanıyorlar.

Aslında bu başlı başına bir utanç tablosudur. İhtiyaç duyulan alana öğretmen ataması yapmak yerine, bütçe yetersizliği yüzünden geçici çözümler bulup 100 bin değil de 20 bin atayınca haliyle eleme sistemi kendiliğinden doğuyor. Amaç hak edenlerin önüne diğerlerinin geçmesini önlemektir sözde. Ama en büyük haksızlık burada başlıyor.

Hani deseler kardeşim çalışmana gerek yok, biz zaten alacağımızı belirlemişiz o zaman belki eyvallah denir. Ama millete umut verip alım olacağını söyledikten sonra türlü oyunlara başvurulması karşısında herkes sus pustur.

Sendikaların ilk işlevsizliği burada kendini gösteriyor.

Daha sonra öğretmen olup atanınca veli ve öğrenci zulmü başlar. Yine somut bir adım atamaz sendikalar!

Sadece karşı tarafta değil eğitim camiasının içinde de bu sorunlar var yanlış anlaşılmasın. Misal mobbinge maruz kalan onlarca öğretmenimiz var. Ya da hakkı yenilen ve torpille bir yerlere gelenler, binlerce öğretmenin hakkına girenler. Var oğlu var.

Sendikalar bugüne kadar ne yaptılar?

Misal Mardin Dargeçit olayı olduğunda sadece bir sendika ses yükseltti. Halkın desteğiyle geri adım atıldı ama kuru bir özürle geçiştirildi.

Denizli'dekinde hakeza aynı. Hatta daha kötü. Burada öğretmen kalkıp neredeyse özür diledi.

Okulu basan veliler olunca müdürler araya giriyor, sendikaların ruhu bile duymuyor.

Diğer yanda ise öğrencinin şikayeti üzerine öğretmen açığa alınabiliyor. Ya da bir velinin isteği üzerine öğretmene ayar çekilebiliyor.

Ve son olarak bir meslektaşımız daha canice katledilirken çıkıp;

Gündeme oynadılar,

Oraya buraya seslendiler,

Ve nihayetinde hiçbir şey yapmadan birbirlerini pohpohlayıp kabuklarına çekildiler.

Şöyle rezil bir tablo düşünün!

Okuldaki öğretmenlerin yarısı gelmiş diğer yarısı yok.

Neden?

Çünkü böyle önemli bir konuda bile isteyen gitsin istemeyen gitmesin denilerek çağrı yapılıyor.

Yahu bari bu konuda taşın altına elinizi koyun. Ama yok.

Ne yazık ki sendikalar hak arama noktasında sadece halkı uyutma işine yarıyor. Sistemin şu anki hali yetmezmiş gibi her gün yeni metodlar deneniyor fakat etkili bir tepki yine yok.

Aslında belki burada bile şeytanlıklar olabilir. Bilerek ve isteyerek öğretmenlerin etkisini kırıp onlara olan saygıyı yok etmek için adımlar atılıyordur. Perdenin arka tarafını görmesek de ön tarafında sergilenenlerden hareketle şunu net bir şekilde söyleyebiliriz:

Bu sendikalar ve yönetimdekiler olduğu sürece öğretmenler hiçbir şey elde edemez, öğrencilere güzel yarınlar sunamazlar.

Çözüm noktasına geldiğimizde ise onu kimse bilemiyor. Şu an öğretmenlerimizin içinde bulunduğu durumun özeti şu: Dünden daha kötü fakat yarından çok daha iyiler.

Buradan da anlaşılacağı üzere yarın hangi kötülüklerin yapılacağını bilmiyoruz. Eğitim resmen katledilmiş sadece gömmeyi unutmuşlar.

Ama şahsen şöyle bir öneride bulunabiliriz:

Öncelikle sendikaların politikalarından ve ayrıştırıcı, ötekileştirici tavırlarından sıyrılıp birlik olun.

Birileri sesimizi duyursun demek yerine avazınız çıktığı kadar bağırın ve herkes sesinizi duysun.

Sahada olan sizlersiniz. Muhatabınız bürokrasi değil, öğrenciler. Aranıza hiç kimsenin girmesine izin vermeyin.

Ve en önemlisi de konuşun. Konuşursam başıma bunlar gelir demeyin. Zira içinde bulunduğunuz durumdan daha kötü ne gelebilir ki başınıza.

Umarım cehaletin dört bir yana saldığı bu karanlığı dağıtıp bir gün bilimin ve ilmin ışığında hep beraber aydınlanırız. Vesselam.

 

Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Mardin nöbetçi eczaneleri
ANKET
Midyat'ın İl Olmasını İstiyor musunuz.?
Tüm Hakları Saklıdır © 1997 - 2024 Midyat Habur | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : / Faks : 04824641346 | Yazılım: CM Bilişim - Tasarım: INVIVA