• Mardin19 °C
  • Diyarbakır14 °C
  • Batman16 °C
  • Şırnak15 °C
  • İstanbul13 °C

Abdulaziz ALTEKİN / Yazar

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

SİSTEMİN KURBANLARI

10 Mayıs 2024 Cuma 09:33

Hani derler ya, neresinden tutsan elinde kalır diye, işte tam da öyle bir konuyu ele alacağız bugün. Konunun neresinden bakarsak bakalım, umudumuzu yeşertecek en ufak bir emare bile bulamıyoruz.

İki yıl önce İstanbul’dan bir arkadaş aramıştı. Ayrıntılara girmeden aramızda geçenleri aktarayım. Hocam dedi, öğrencim koleje gitmek istiyor fakat ben onu buradaki devlet okuluna kaydedip ek olarak dershaneye göndermeyi planlıyorum. Ne dersiniz?

Şaşırmıştım. Yıllardır öğretmen olarak her türlü öğrenciyle muhatap olmama rağmen bir gün olsun tek bir veli okula gelip ya da telefon açıp böyle bir soru sormamıştı.

Maddi durumunu sordum iyi olduğunu söyledi. O zaman öğrenci için kolejin daha iyi olacağını örnekleriyle anlattım. Sonuç olarak koleje gitti öğrenci.

Aradan birkaç ay geçmişti ki yine aynı arkadaş arayıp kolejin yetersiz kaldığını, dershaneye de kaydını yaptırdığını fakat sayısal derslerinin hala kötü olduğunu söyledi. Kısa bir sohbetten sonra arkadaş özel hoca tutma kararı aldı.

Sene sonu yapılan sınavda öğrenci derece yaptı. Babası kendisine araba hediye etti. Şu an yurt dışında eğitimine devam ediyor.

Bu hikâyeyi niye anlattım?

Çünkü önümüzde iki büyük sınav var. Bunlardan biri liselere giriş sınavı, diğeri ise üniversitelere giriş sınavı!

Sizce maddi olarak o öğrencinin profilinde başka bir öğrenci var mı bu coğrafyada?

Muhakkak vardır. Lakin hem koleje, hem dershaneye, hem de özel hocaya para veren bir aile kesinlikle yoktur. Nedeni basit: Ailelerin tek amacı, ucuz ve masrafsız yoldan çocuklarını masa başı bir işe yerleştirmek.

Konuştuğum velilerin hepsi tek bir şey istiyor: Çocuğum kazansın! Öncelikle bu istekten dolayı kendilerini tebrik ediyorum. Fakat şunu sormadan da geçmek istemiyorum. Kazansın ama nasıl?

Gönül isterdi ki biz öğretmenlerin elinde sihirli bir değnek olsun ve dokunduğumuzda bilgiler otomatik öğrencilerimizin hafızalarına yerleşsin. Ama öyle bir imkânımız da yok. Herkes canla başla elinden geleni yapıyor. Yeri geliyor hasta çocuğunu evde bırakıp okuldaki çocuklarına ışık tutabilmek için arkasına bakmadan koşuyor derse öğretmenlerimiz. Onların sağlıklı ortamlarda en iyi şekilde eğitim alabilmeleri için müdürler tüm önlemleri alıyorlar. Demek ki geriye sadece tek bir seçenek kalıyor: Azimle çalışmak!

Peki, öğrencilerde çalışma isteği var mı?

Maalesef yok. Burada suçlu doğrudan ne aileler ne de öğrenciler. Suçlu olan sistemin kendisi!

Anadili Kürtçe olup hem evde hem dışarıda bu dili kullanan öğrencilere, okul sınırları içerisinde Türkçe konuşma zorunluluğu getiriyorsun. Haliyle öğrenciler dersi anlamak yerine ilk olarak öğretmenin konuştuklarını çözmeye çalışıyorlar. Zaten koleje gitme şansları yok. Neredeyse çoğu, dershanenin kapısından geçemiyor. Özel hoca desen hayal. Vaziyet bu olunca eksikler artıyor ve sınav günü gelip çattığında, ortada devasa bir enkaz kalıyor.

Aslında sistemin katı kuralları yok. Siyasete alet edilince ortada eğitim öğretim namına bir şey kalmıyor hepsi bu.

Hadi diyelim anadilde eğitim verilmiyor, bari sistemi işin ehli olanlara teslim edin. O da yok. Bir gecede aldıkları kararları ertesi sabah değiştirseler bile, yine de hata yaptıklarını kabullenip işin başına bilen birini getirmezler.

Misal bu sene çocukların ek kaynak almalarını yasakladılar. Düşünsenize, koleje giden öğrenciyle gariban hasan amcanın öğrencisini bir tutup kaynak almalarına gerek yok dediler. Neden? Çünkü başlı başına ders kitapları yetermiş. Gerçekten yeterse, büyük şehirlerin kaçında sadece ders kitapları işleniyor?

Hiç unutmam, yaşça büyük bir hocamız vardı. Her derse geldiğinde sadece bir isimden bahsederdi. İşte şu kişi benim öğrencim, ona ön ayak olduk da gitti televizyonlarda yıldız oldu. Ben de gariban bir gundi olarak gitmişim Konya’ya. Bırak ünlüleri tanımayı doğru dürüst televizyon izlemem. Anlattığı kişiyi bizim araştırma görevlisi sandım. En son arkadaşla konuşunca bana işin aslını söyledi ama sınıftaki herkes gülme krizine girmişti.

O hocamızın dersinden sınava girdiğimizde şok oldum. Her ders bize ünlü öğrencisini anlatmasına rağmen sorularda Fatih Sultan Mehmet dönemi vardı. Aynı sınıfta, aynı derse girmemize rağmen arkadaşlarım harıl harıl kalem oynatırken ben donup kalmıştım. En son alıp kalemi bir cümle yazdım: Fatih Sultan Mehmet dönemin o öğrenci yoktu.

60 puan aldım. Sınıfta herkes 90 almıştı. Gidip diğerlerine ne yazdıklarını sordum. Meğersem sınavdan önce hocanın eski öğrencilerini bulup taktiği kapmışlar. Hocanın dikkat ettiği tek şey sayfa sayısı. Ben tek sayfa verdiğim için düşük vermiş ama dersten de bırakmamak için notum 60’tı.

Konumuza dönecek olursak, bence ders kaynakları tıpkı o hocamızın derste anlattıkları gibi. Sınavda çıkan soru ise Fatih Sultan Mehmet dönemi.

Yeri geliyor dersi Kürtçe anlatmak zorunda kalıyorum. Çünkü biliyorum ki öğrenciler Türkçe konusunda anlama zorluğu çekiyorlar. Yine de onları derse bağlamak mümkün olmuyor. Biliyorum ki gözleriyle bana bakarken aslında kafalarında daha yapılmamış onlarca iş dönüp dolaşıyor. Ev, tarla, hayvanlar ve artı çıkan zorluklar.

Öğrenciler sabah erkenden kalkıp kahvaltıyı yaptıktan sonra okula gelirler ki bunlar şanslı olanlardır. Bazıları kalkıp kahvaltı hazırlar. Hayvanlarını yolcu eder. Kardeşlerini okula bırakır ve öyle gelirler derse. Dersten sonra gidip oyun oynadıklarını düşünmeyin. Eve gider gitmez defter ve kitapları bir kenara bırakıp ya dağa giderler ya da evdeki diğer işlere koşarlar. Ne geceleri vardır garibanların ne de gündüzleri. Okuldaki zamanlarını da dokunduğunda hemen yırtılan kitaplarla harcarlar. Nereden bakarsan sıfır elde var sıfır.

Gönül isterdi ki kimseyi bu sisteme kurban etmeyelim. Eğitim ve öğretim gibi en temel haklarını birileri parayla sağdan soldan tamamlamak yerine herkes eşit bir şekilde elde etsin. Koleje, dershaneye gidenlere bir sözüm yok sakın yanlış anlaşılmasın. İmkânı olanlar mutlaka bu yola başvursun. Asıl yakındığım konu neden aynı şartların kolej ya da dershaneye gerek duyulmadan diğer öğrencilere de sağlanmadığı.

Sistem bu şekilde devam ederse değil önümüzdeki iki sınav, diğer sınavların hepsi boş. Parası olup çocuğun geleceğini düşünen aileler çocuklarına güzel yarınlar satın almaya devam eder. Gariban olan ya da parası olduğu halde en büyük servetin çocukları olduğunun farkına varmayanlar da karanlık bir gelecek bırakır.

Umarım yöneticiler bu durumu çözerler ve artık geleceğimiz olan çocuklarımız sistemin kurbanlı olmak yerine, bilimden güç alarak tırmanırlar eğitim basamaklarını. Vesselam…

 

Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Mardin nöbetçi eczaneleri
ANKET
Midyat'ın İl Olmasını İstiyor musunuz.?
Tüm Hakları Saklıdır © 1997 - 2024 Midyat Habur | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : / Faks : 04824641346 | Yazılım: CM Bilişim - Tasarım: INVIVA